Şekil Almak ve Bilek Kesmek

Klavyem deney raporu yazmaktan sıkılmış görünüyordu. Tarayıcımdaki 27 sekmenin arasında kaybolmuş "B" simgesi de boynu bükük bir şekilde sıranın ona gelmesini bekliyormuş. Tüm koşullar bir araya geldi...

Herkese (3 kişiden fazla olmayı umarak) merhaba. Bu yazının konusu Wristcutters: A Love Story. Ona Italo Calvino'nun 'Görünmez Kentler' eseri eşlik edecek. İki arkadaşı depresifliğim, son yaşadıklarımdan öğrendiğim dersler ve nasıl olduğunu anlamasam da hala hayatı yaşamaya değer buluşum ile dolduracağım. 

Wristcutters filmini değerli bir arkadaşımın önerisi ile izledim. İntihar eden insanların ölümden sonra gittiği yerde geçen bu film esasen ana karakterimizin yolculuk hikayesi. Hem yönetmen hem oyuncu kadrosu (Tom Waits hariç) bana oldukça yabancı olmasına rağmen filmin konusu ve Gogol Bordello eşliğinde yapılan yolculuk sayesinde kendimi kolayca filmin içinde buluverdim. Her ne kadar filmin sonu klişe de olsa izlemeye değer, depresifliğinizi düşündürecek bir film. 



Kafamın içine gelecek olursak, zaten düşünmekten patlamak üzereyken ve onca düşüncenin verdiği ağırlık altında her geçen gün daha da ezilirken filmin klişe sonu sağ olsun yüzeye çıkmanın yollarını aramaya başladım. Bulabilecek miyim bilmiyorum. Oturup mantıklı bir liste yapmaya çalıştım. Biçimlendiremediğim şeylerin şeklini almaktan, mutsuzluklarımın üstüne ince bir sıva çekip -mış gibi yapmaktan ve belki de en kritik nokta olan kendimi kandırmaktan oldukça yorulduğumu fark ettim. Belki de her şeyi bırakıp gitmeliydim.

Şöyle cevap verdi Marco: "Başka yer, negatif bir aynadır. Yolcu sahip olduğu tenhayı tanır, sahip olmadığı ve olmayacağı kalabalığı keşfederek."

Yaklaşık 2 yıl oluyor Görünmez Kentleri okuyalı. Marco Polo ve Kubilay'ın satranç oynarken Marco'nun gezdiği şehirleri anlatması üzerine kurulu. Gerçek ile hayal arsında gidip gelen ve şiirsel bir ifadeyle anlatılan şehirleri okuduktan sonra kişinin kendini değiştirmeden gitmesinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini daha da net anladım. Zia'nın bileklerini kesip bu dünyadan gitmesi de hiçbir şeyi değiştirmedi. Yine aynı yenilgilerin peşinde koştu ama yolculuğu ona farklı şeyler öğretti. İnsan her şeyin değişebileceğini, her şeyi değiştirebileceğini ve aynı kalan şeylerin sorumluluğunu alması gerektiğini bir türlü öğrenemiyor sanki. 

Bilekleri kesmek ağırlığı kesinlikle hafifletiyordur. Ama ne uğruna? Bir daha gülememek, yıldızları görememek filmdeki yürek burkan birkaç detaydı ama evet bunlar uğruna. Filmden sonra düşündüğüm şeylerden biri de yaşadığın yeri bir kişi ya da bir şey için sevmemek gerektiği olduğu. Her şey bitiyor da köklerini salmaya başladığın, benimsediğin ve tüm maddi-manevi bunalımlara rağmen tek başına ayakta durabildiğin yere duyduğun sevgi bitmiyor. 

"Kentler de düşüncenin ya da rastlantının eseri olduklarını sanırlar hep, ama ne biri, ne öteki ayakta tutmaya yeter onların surlarını. Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır."

Aldığımız yanıtlar ile ayakta duruyoruz. Her gün bir sebep yaratarak ya da vasatı kabullenerek değil bundan 30-40 yıl sonra birileri o zamanlar nasıldın diye sorduğunda bocalıyordum ama başardım demek istediğimden dolayı aksiyon alıyorum. Şekil almayı bırakıyorum veya bilek kesmenin mantıklı gelişini de. 

"Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. İki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol riskli: sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek."

Yorumlar

Popüler Yayınlar